Eğitimde Alternatif Uygulamalar
Okula gitmek statü ve meslek
edinme gibi ayrıcalıklı olma durumunu yaratınca, bu elit tabakanın
gittiği okullardan herkes yararlanmak istedi. Yaşama hazırlama işlevinin
yanında okullar için yeni işlevler belirlenmeye başladı. Sözkonusu
işlevlerin zamanla çoğalması da okulların yaygınlaşmasına neden oldu. Bu
yaygınlık okullara yeni bir işlev daha yükledi. Okullar artık ideolojik
boyutta kullanılan bir araç haline gelmişti ve her ideolojinin bir
eğitim sistemi vardı. Bugün okullarda sorunları çözmek için farklı
yöntemler kullanılıyor. Ancak bu farklı uygulamalardaki ortak sorun,
herkese sonuna kadar eşit eğitim verilemediği için bir “eleme”
sisteminin kullanılması ve bunun herkesi çılgınca bir yarışa itmesiydi.
Bu arada ideolojik eğitim sistemlerine yönelik eleştirel yaklaşımlar
ortaya çıktı. Bazı toplumlar bazı sorunların çözümüne yönelik olarak
farklı eğitim uygulamaları geliştirdiler. Marjinal topluluklar ise
sorunları çözmek için uyguladıkları sistemlere bağlı olarak kendi eğitim
sistemlerini yarattılar.
Örneğin ABD’de aile içi ve okuldaki şiddetin yoğun olarak yaşandığı
kenar mahallelerdeki sorunların çözümü amacıyla High/Scope okulları
açıldı. Bunun yanında Türkiye’de görsel ve işitsel bakımdan daha
kaliteli bir eğitimi amaçlayan Müfredat Laboratuvar Okulları kuruldu.
İşte dünyada ve Türkiye’de bireysel ve toplumsal iyileşmeye bir adım
olarak uygulanan alternatif eğitim yaklaşımlarından birkaç örnek…
MONTESSORI EĞİTİMİ: Beş duyunun eğitimi
İLK kadın tıp doktoru ve
eğitimci Maria Montessori (1870-1952), Roma Üniversitesi Psikiyatri
Kliniği’nde çalışırken zeka özürlü çocukların eğitimiyle ilgilenmeye
başladı. Fransız hekimleri Jean Itard ve Edouard Sequin’in yöntemlerini
kullanarak bazı sonuçlar elde eden Montesorri, bu tür yöntemlerin normal
çocuklarda daha başarılı sonuçlar vereceğini düşündü. 1907’de Roma’nın
kenar mahallelerinde 3-6 yaşlarında ilgilenilmeyen çocukların devam
ettiği ilk Montesorri okulunu açtı. Bu dönemde her çocuğun kendine özgü
ritmiyle gelişmesini sağlayacak öz eğitimi desteklemek gerektiğini
savunan Montesorri’nin okulunda çocukların gösterdiği sosyal gelişmeler
kısa sürede uluslararası çapta duyuldu. Bugün dünyanın pek çok ülkesinde
Montesorri okulları bulunuyor. Türkiye’de de bu tarz eğitim veren bazı
okul öncesi eğitim kurumları var.
Montesorri’nin eğitim sisteminde çocuğun beş duyusunun eğitimi yoluyla, aşamalı öğretim amaçlanıyor:
“3, 4, 5 yaşlarındaki çocuğun içgüdüsel amacı kendini geliştirmektir.
Doğa bir düzen ve disiplinden oluşur. İnsanın doğasında da dünyayı
duyularla algılamaya dayalı bilinç temel alınmalıdır ve algı kabiliyeti
geliştirilmelidir.
Çocuk, özgürlüğünü onun için önceden titizlikle seçilmiş malzemenin
sınırları içinde yaşar. Sunulan çeşitli öğretim araçları arasından hangi
malzemeyi seçeceğine çocuk kendisi karar verir. Çocukların öğrenme
sürecine ilgisi, kendi seçtiklerini yapmaktan duydukları zevk ve başarı
duygusu aracılığıyla sağlanır. Montesorri’nin kullandığı öğrenimi
geliştirici araçlar arasında zımpara kağıdından yapılmış, dokunmayı
geliştirici harfler, problem çözümü için geometrik bilmeceler ve
matematik kavramlarını geliştirici boncuklar yer alır. Öğrenim basitten
karışığa, somuttan soyuta doğru geliştirilir.”
Bu sistem, çocuğun yaratıcı potansiyeline ve öğrenme isteğine inanmak,
kişiliğine saygı göstermek gibi temel ilkelerden yola çıkıyor. Günümüzde
notsuz okul, açık sınıf, öğretim merkezi ve programlı öğretim gibi
uygulamalar temelini bu yöntemden alıyor. Bu yöntemin en çok eleştirilen
yönüyse “aşırı bireyciliği ve çocuğu çevresinden uzaklaştırma
tehlikesi”…
Derleyen: Ayşe İlknur Şengül
WALDORF EĞİTİMİ: Özgür iradeyi kullanabilme yetisi
İLK Waldorf Okulu, Rudolf
Steiner’in I. Dünya Savaşı sonrası yoksul Almanya’sında 1919 yılında
Stuttgart kentindeki Waldorf-Astoria sigara fabrikasının işçileri için
verdiği bir dizi eğitim konferansı sonucu kuruldu. 2001 yılında dünyada
605’i Avrupa’da olmak üzere, 845 Waldorf Okulu bulunuyordu. Sadece
Almanya’da bulunan Waldorf Çocuk Yuvası’nın sayısı ise 500.
Steiner, önemli olanın çocuk eğitimi değil, insan eğitimi olduğuna
işaretle, aslında bir irade eğitimi gerektiğini, zeka ve ahlakın
karakter gelişimiyle atbaşı gittiğini belirtiyor. Gözlemlerine
dayanarak, insan gelişiminin yedişer yıllık bir ritim içinde birbirini
izleyen birkaç doğumla gerçekleştiğini söyleyen Steiner’in öngördüğü
sistem şu prensiplerle hareket ediyor: İlk yedi yıllık dönemde çocuğun
fizik bedeni gelişir. Bu dönemde çocuk başlı başına bir duyu organı
gibi, içinde yaşadığı ortamda olup bitenin tümünü kaydeder ve dünyanın
iyi olduğuna inanır. Anne babaya sevgi ve şefkat göstermenin yanında,
bilinçli davranmak konusunda da büyük görev düşer. Yönlendiren, koruyan,
gözeten ve ölçüyü veren olmalıdırlar. Ev içinde olup bitenlere,
konuşulanlara ve davranışlara çok dikkat edilmesi gerekir, zira çocuk
anne babaya sonsuz güven duyar ve onların otoritesini sorgusuz sualsiz
kabul ettiğinden, bu dönemde her konuda büyükleri örnek alır ve onları
taklit ederek öğrenir.
Gün belli bir ritim içinde geçmelidir, zira ritim iradeyi güçlendirir.
Oyuncak seçimi önemlidir, gerçeğe tamı tamına uymayan, çocuğun pek çok
şeyi zihninde hayal gücüyle tamamlamasına izin veren türde oyuncaklara
yer verilmelidir. Masal anlatımı asla ihmal edilmemelidir.
Yedi yaş civarında kalıcı dişlerin çıkması, çocuğun artık
toplumsallaşmaya hazır olduğunun bir dışavurumu olarak alınmalıdır. Bu,
ikinci bir doğum gibidir. Böylece okul çağı başlar, artık bellek
zihinsel işlemler sonucu ortaya çıkanları saklayacak duruma gelmiştir.
Bu kez öğretmenlere büyük görev düşer. Öğretmenler, çocukla sahici bir
ruhsal iletişim kurabilmelidir. Alışkanlıklar, vicdan, karakter, huylar
bu dönemde gelişir. Çocuğa hazır bilgi aktarmak yaratıcı değildir,
tersine onun zihinsel melekelerini kullanarak geliştirebilmesi için
zihninde sorular uyandıracak bir öğretim şekli seçilmelidir. Resimsel
örnekler ve karşılaştırmalarla çocuğun hayalgücü desteklenmelidir.
Coşku, hayranlık, heyecan, sempati, antipati üzerinden öğrenmek
kolaylaşır. Ayrıca ilkokul çocuklarının hareket ihtiyaçlarına cevap
verebilmek için canlı ve interaktif bir ders programı hazırlanmalıdır.
Resim ve müzik derslerine önem verilerek duygusal zekanın gelişmesi
desteklenmelidir; duygular düşüncelerin ön adımlarıdır.
Bitkiler ve hayvanlar alemi öğretilir. Bahçecilik, dokumacılık,
ciltleme, marangozluk gibi elişleri ile maddeyi işleyerek yeni şeyler
üretmeye alıştırılır.
14 yaşından itibaren buluğ çağıyla birlikte çocuk artık konuları idrak
etmek, nedenleri kavramak ister, zira dünyaya üçüncü doğum sayılan
cinsiyet bilinciyle birlikte benliği gelişmektedir.
Öğretmenle ilişki, artık düşünerek kavrama ve kendi yargısını oluşturma
düzeyine gelmiştir. Soyut düşünme yeteneği geliştiğinden, bilimlerde
neyin nasıl düşünüldüğü safha safha birlikte yaşanmalıdır. Ayrıca genç
çocuk artık yeteneklerinin ve heveslerinin ne olduğuna yavaş yavaş kulak
kabartmaya başlar. Öğretmen bu bakımdan uyanık olabilmeli ve genci
yönlendirmeye çalışmalıdır. Genç, idrak ettiği şeyleri hayata
geçirebilmeyi öğrenmelidir. Artık bedensel, duygusal ve zihinsel gelişim
tamamlanmaya doğru gider. Nesnellik gelişir. Gencin cesaretini,
yaratıcı zekasını zorlayacak ve tüm gücünü göstermesini gerektiren
yıllık dönem ödevleri hazırlanmalıdır. Gruplar halinde uygulamalı
dersler, seminerler, laboratuvar ve tasarım çalışmaları, tiyatro
oyunları sahnelenmeli ve spor yarışmaları ile geziler yapılmalıdır.
Yirmi bir yaşına gelmiş bir genç, kendi kendinin bilincini geliştirmiş,
özdeşliğini gerçekleştirmiş ve bir dünya görüşü edinmiş, toplumsal
yaşama girerek katkı sağlayacak hale gelmiş, ergin bir kişi olmuştur.
İstiyorsa meslek eğitimi ya da araştırma yapmak için eğitime devam
edecektir.
Sonuç olarak eğitim, yönlendirilmeli, öğrenmeden giderek kendi kendine
belirlenen öğrenmeye geçmeli ve insanın özgür iradesini kullanabilme
yetisi geliştirilmelidir. Doğal gelişme bir kültürel gelişmeye akarak
biçimlenmelidir. Bu tür özgür insanları yetiştirecek, öğretmenliği
meslek değil, sanat gibi gören ve uygulayan öğretmenlere ihtiyaç vardır.
Waldorf eğitiminde, not vermek, sınıfta kalmak yoktur, ilkokulda sınıf
öğretmeni tüm dersleri hazırlar ve uygular, bütün bir dönem her sabah
ilk iki saat bir ana konu işlenir, ‘eyleyerek öğrenme’ uyarınca önce
yazma, sonra okuma öğrenilir.
Oyunlar ve şarkılarla çocuğun ilgisi canlı tutularak dersler sadece uslu
uslu oturulacak saatler olmaktan çıkarılır. Birinci sınıftan itibaren
iki yabancı dil öğrenilmeye başlanır. Ortaokulda el işi, işletme ve
toplumsal çalışmalarla uygulamalı eğitime ağırlık verilir. Dil yetisi ve
toplumsal iletişimin gelişmesine ket vurmamak bakımından bilgisayar
ancak ortaokulda öğrenilir. Teknoloji ve bilgi işlem dersleri başlar.
Öğretmen karne hazırlamaz, ama her çocuğun yetenekleri ve kişisel
gelişimi hakkında defter tutar. Velilerle çok sık görüşülür. Okul
velilerle öğretmenlerden oluşan ve her hafta toplanan bir kurul
tarafından idare edilir.
Öğrenim süreci, üniversite öncesi öğrenim olarak bilgi aktarımından
ibaret görülmez. Tersine, çocuğun insan olarak içsel özgürlüğünü
geliştirmesine ve konuları derinlemesine kavrayarak, yaşamında
karşılaşacağı sorunlara gruplar halinde pratik çözümler üretmeyi
öğrenmesine çalışılır.
Bu bağlamda eğitim, aslında ritmik yaşam dönemlerinde çocuğa sağlanan
ebelik hizmetleri olmaktadır. Waldorf’a göre eğitim sürecinde anne
babalar ve öğretmenler insanı biçimlendirdiklerini ve ebelik
yaptıklarını hiç unutmamalıdırlar.
” Usta çömlekçidir,
öğrenciyse killi toprak.
Biçimlendire biçimlendire
her kusuru ortadan kaldırır.
İçerden sevgiyle tutar,
dışardan şefkatle vurarak sıkıştırır. “
(Rudolf Steiner’in görüşleriyle, İsviçreli eğitbilimci Jean Piaget’nin
çocuk psikolojisi ve eğitimi hakkında geliştirdiği kuramlar arasında
büyük benzerlikler vardır.)
Derleyen: Tarhan Onur
Darüşşafaka Lisesi: Eğitimde bütünsel bakış…
DARÜŞŞAFAKA Lisesi, ailenin mali
olanaksızlıkları nedeniyle öğrenimlerini sürdüremeyen yetim
öğrencilere, ilkokul 4. sınıftan lise sona kadar yatılı olarak eğitim
veren bir kurum. Temel amacı; öğrencilerin giyim, barınma, yemek, kitap,
sağlık gibi temel ihtiyaçlarının da karşılandığı okulda, iyi bir
öğrenim vermenin yanı sıra onları hayata hazırlamak, sosyal becerilerin
gelişmesine yardımcı olmak. Bu yönde fotoğrafçılıktan sinemaya, tenisten
eskrime, izciliğe kadar pek çok alanda öğrencilerin katılımıyla gönüllü
öğretmenler eşliğinde kulüp çalışmaları yürütülüyor. Çevre Kulübü de
bunlardan biri. Bilimsel araştırma ve proje çalışmalarının uygulandığı
okulda, çevreyle ilgili yapılan çalışmalarda temel amaç, doğayla ilgili
bireysel/toplumsal farkındalık ve duyarlılığın artırılması ve çözüm
yöntemlerinin oluşturulması.
Lise düzeyinde kimya projeleri, genellikle çevreye yönelik konulardan
seçiliyor. Örneğin; Bandırma borik asit fabrikası alçılı atığının yeni
bir yapı malzemesi olan Alker (alçılı kerpiç) üretiminde kullanımı
üzerine bir proje yürütülüyor. Bir diğeri yine Bandırma’da sülfürik asit
fabrikası atığı olan pirit küllerinden demirli gübre katkısı üretimi.
Yılda yaklaşık 200 bin ton atılan pirit küllerinden elde edilen yeni
malzemenin, yüzde 60’ı demir eksikliği gösteren Anadolu topraklarında
gübreye katılarak yüzde 10 civarında ürün verimini artırabileceği tahmin
ediliyor.
Öğrencilerin yaşayarak, merak duyarak, soru sorarak, araştırarak
geliştirdikleri bu bilimsel çalışmalarda zaman zaman üniversitelerle de
bağlantılar kuruluyor.
Çeşitli okul projelerin tarih, matematik, coğrafya gibi farklı
disiplinlerle zenginleştirilmeleri, çevre eğitiminin temel amaçlarından
olan bütünsel bakış açısının kazandırılmasına yönelik büyük bir adım.
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür,
Ve bir orman gibi kardeşçesine…
Yazı: Meltem Ceylan
HIGH/SCOPE YAKLAŞIMI: Hoşgörülü bir öğrenme ortamı
ETKİN öğrenmeyi temel alan bir
programı olan High/Scope, New York’un zenci mahallelerinde şiddete
eğilimli çocuklar için hazırlanan özel programlardan geliştirilen bir
yaklaşım.
Olumlu yetişkin-çocuk etkileşimleri, çocuklara karşı hoşgörülü bir
öğrenme ortamı, tutarlı bir günlük akış ve çocukların günlük
değerlendirmesinin bir ekip tarafından yapılması “etkin öğrenme”nin
temel ilkelerini oluşturuyor.
Küçük çocuklar kendilerinde merak uyandıran insanlar, materyaller,
olaylar ve fikirler hakkında soru sorar ve bu sorulara yanıt bulmaya
çalışırlar. Çocuklar problemleri çözmek için “temel”, “anahtar”
deneyimleri kullanırlar. Temel deneyimler, çocukların zihinsel,
duygusal, sosyal, fiziksel gelişmelerini sağlayan; insanlar,
materyallerle fikirlerle çocuklar arasında kurulan sürekli
etkileşimlerdir. Örneğin hayali oyun oynama, dili eğlenceli bir biçimde
kullanma, hareketle yaratıcılığı ifade etmek gibi uygulamalar çocuğa
temel deneyimler kazandırır.
Etkin öğrenme yetişkinle çocuk arasındaki olumlu etkileşimlere bağlıdır.
Yetişkinler gün boyunca çocuklarla denetimi paylaşır, çocukların güçlü
yönleri üzerine odaklanır, çocukların oyunlarını destekler ve sosyal
çatışmalara karşı bir problem çözme yaklaşımı izlerler.
Etkin öğrenme çocuklara seçim yapmaları ve karar almaları için olanak
sağlar. Oyun yerini belli başlı ilgi alanlarını içerecek şekilde
düzenler. Yetişkinler tutarlı bir günlük program akışı planlar. Bu
düzen, küçük çocukların bir sonraki etkinliğin ne olacağını tahmin
etmelerini sağlar. Bu onlara büyük ölçüde denetim gücü kazandırır.
Günlük düzende planla-yap-değerlendir, küçük grup zamanı ve büyük grup
zamanı yer alır.
High/Scope okul öncesi eğitim yaklaşımında ölçme süreci; ekip çalışması,
günlük olayları not alma, günlük planlama ve çocukların ölçümünü
kapsar.
High/Scope yaklaşımı Türkiye’de de bazı özel okullarda uygulanıyor.
Avusturya Liseliler Vakfı İlköğretim Okulu (ALEV): “Okul, yaşama hazırlar”
ALEV’in kurucuları, eğitim sistemini oluştururken, önce “Okul neden
var?” sorusunu cevaplamaya çalışmışlar. “Okul yaşama hazırlar”
prensibinden yola çıkarak, çocuklara “düşünme, sorgulama, dili kullanma,
bedeni kullanma, kendini ifade edebilme” gibi yaşamlarını güzelleştirip
kolaylaştıracak beceriler kazandırmayı amaçlıyorlar. Bunları yaparken
de öğrencilere doğa koruma, sanatsal yaratıcılık gibi, başkalarının da
yaşamını kolaylaştıracak beceriler kazandırılmaya çalışılıyor.
Doğanın eğitici gücünden yararlanmak da ALEV okullarının prensipleri
arasında. En önemlisi, çocukların yaşamlarında, ilişkilerinde ve
yaptıkları her işte “özenli” olabilmeleri için “doğadaki kusursuz
özen”den örnekler veriliyor.
“Konum olarak doğanın içindeyiz. ALEV’de benim asıl amaçladığım bir
yönetici olarak doğada gördüğüm özeni çocuklara aşılamak. Örümcek ağı,
bal yapan arı ve doğum… Özen, sonunda hep ortaya hoş bir şey
çıkarıyor,” diyor okulun müdürü Sedat Sönmez.
1998 yılından bu yana eğitim veren okulda uygulanan sistemin hem
çocukların kişiliklerini geliştiren, hem de Türkiye şartlarına uygun bir
program olmasına özen gösterilmiş. Milli Eğitim Bakanlığı müfredatına
bağlı olsa da, yöntem olarak dünyadaki çeşitli alternatif uygulamaları
araştırarak bir sentez oluşturulmuş. Örneğin derse başlamadan önce kendi
düşüncelerini dile getirip o gün ne yapılacağının planlanmasına
çalışılan High/Scope yaklaşımına ek olarak öğretmen, yönlendirme ve
kolaylaştırıcılık rolünü üstleniyor. Waldorf Okulu’nda olduğu gibi
öğrencilerin düşüncelerini sınırsız yazma ve sorgulamayı önemsiyorlar.
Ancak bunları yaparken genel ahlak kurallarının dışına çıkmamaya özen
gösteriyorlar.
Çocukları sıkışık, gri binalardan çıkararak, doğanın içinde, bitki
yetiştirerek, toprağı ve toprakta yaşayan canlıların yaşamını
inceleyerek, bisiklete binerek, kısacası ağırlıklı olarak doğal
araçlardan yararlanan bir eğitim sistemi uygulanıyor. Mümkün olduğu
kadar doğaya uygun malzemeler kullanılıyor. Okulda katkısız undan
yapılmış ekmek yeniliyor ve atıklar yeniden kullanım ya da geri dönüşüm
için ayrılıyor, suyu kendileri arıtıyorlar, daha sonra gübre olarak
kullanmak üzere organik çöplerle kompost yapıyorlar. Bazı sivil toplum
kuruluşlarıyla endemik bitkiler üzerinde bir eğitim çalışması
planlıyorlar. Ayrıca okulda beden dili eğitimini temel alan Orff sistemi
de uygulanıyor.
ALEV’de bir ölçü olmak zorunda olduğu için sınav var. Almanca ve İngilizce eğitim veriliyor.
“Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil / Onlar, kendi yolunu izleyen
yaşamın oğulları ve kızları / Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden
gelmediler / Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller / Onlara
sevginizi verebilirsiniz ama düşüncelerinizi değil.”
HALİL CİBRAN
SUMMERHILL OKULU: Yaşama hazırlık
SUMMERHILL 1921 yılında
Londra’nın yüz mil kadar uzağındaki Suffolk’un Leiston kasabasında A.S
Neill tarafından kurulmuştur. 1883 yılında İskoçya’da doğan A.S. Neil
Edinburg Üniversitesi’ni bitirdikten sonra 15 yıla yakın bir süre
çeşitli ülke ve okullarda öğretmenlik yapmıştır. Eğitim tarihinde büyük
bir deney anlamına gelen Summerhill okulunu kurmasıyla bütün dünyada
eğitimcilere örnek olmuş, Freud, Wilhelm Reich, Homer Lane gibi bilgin
ve düşünürleri etkilemiştir.
A.S Neil yaşamın amacını mutluluğu bulmak olarak tanımlar. Bu da insanın
kendisiyle ilgili şeyleri bulması anlamına gelir. Kişinin kendini
bulacağı dönemde yetişkinlerin ortaya koyduğu okul çalışmalarının çoğu
yalnızca zaman, enerji ve sabır savurganlığıdır. Bu okullar çocukların
temel hakkı olan durmadan oyun oynamaktan alıkoyar, onların taze
omuzlarına yaşlı kafalar kondurur. Öğrenmek oyundan sonra gelmeli ve
öğrenme hoş bir hale getirilmek için oyunla karıştırılmamalıdır. Eğitim,
bir yaşam hazırlığı olmalıdır. Bizim kültürümüz bu konuda çok başarılı
değildir. Eğitimimiz, politikalarımız, ekonomilerimiz savaşa yol
açmıştır. İlaçlarımız hastalığı, dinimiz, faizi soygunculuğu ortadan
kaldıramamıştır. Övüngen insanlığımız ise bize yaşam veren doğayı
kirletip yok oluşuna sürükleyen bireyleri alkışlamaya devam etmektedir.
Çağın ilerlemeleri makinalardadır… Radyoda, televizyonda, elektronik
aygıtlarda, jet uçaklarında. Yeni dünya savaşları insanlığı
korkutmaktadır, çünkü dünyanın toplumsal bilinci hala ilkeldir.
Summerhill’de temel ilke, okulun özgürlükle yönetilmesidir. Hiçbir çocuk
derslere devam etmek zorunda değildir. Çocuklar okula uymak durumunda
değildir, okul çocuğa uymalıdır. Etkin çocukları sıralarda oturtup,
çoğunlukla yararsız konuları çalıştıran bir okul, iyi bir okul değildir.
Bu yalnızca böyle bir okula inananlar için iyi bir okuldur, ki bu
insanlar yaratıcı olmayan kişilerdir ve istedikleri, başarı ölçeği para
olan bir uygarlığa uyacak yumuşak başlı, yaratıcılıktan nasibini almamış
çocuklardır. Dersler seçmelidir. Çocuklar derslere girip girmemekte
özgürdürler.
Bir program vardır, ama yalnızca öğretmenler için. Yeni öğretim
yöntemleri yoktur, çünkü öğretim kendi başına çok önemli görülmemektir.
Çocuk öğrenmek istediğinde nasıl öğretilirse öğretilsin, öğrenir.
Tüm öğrenciler yatılıdır ve üç gruba ayrılmışlardır: 5 ve 7 yaş
arasındaki en küçükler, 8-10 yaş arasındaki ortalar ve 11-16 yaş
arasındaki büyükler. Erkek çocukların ikisi, üçü ya da dördü aynı odada
kalırlar, kızlar da öyle. Yalnızca bir iki büyük öğrencinin özel odası
vardır. Öğrenciler odalarını toplamak zorunda değildirler ve kimse de
arkalarından toplamaz. Özgür bırakılmışlardır. Hiç kimse onlara ne
giyeceklerini söylemez, istediklerini istedikleri zaman giyebilirler.
Okulda sınıf sınavları yoktur ancak üniversiteye gitmek isteyen
öğrencilerin varlığı nedeniyle Summerhill öğretim kadrosu her zaman
bütün konuları öğretebilecek nitelikte olmak durumundadır. Ve böyle
öğrenciler sınavları çok güç bulmazlar. Genellikle on dört yaşında
ciddiyetle sınavlara hazırlanmaya başlayıp ilk girişte olmasa da
kazanmayı başarmışlardır. A.S. Neil’e göre önemli olan tekrar
denemeleridir.
Her gün İngilizce, matematik, tarih, coğrafya, fizik, kimya, labaratuvar
gibi dersler, sabah 9.30 ile 13.00 arasındadır. Öğleden sonraları
herkes bütünüyle özgürdür. Atölyede bisiklet onarmak, motorlarla,
radyolarla, oyuncak ve resim yapmakla uğraşmak çocukların tercihlerinden
bazılarıdır. Saat dörtteki çaydan sonra çeşitli etkinlikler başlar.
A.S. Neil büyüklerin okumak, orta sınıfların sanat odasında çalışmak,
resim yapmak, yer muşambası kesmek, deri işleriyle uğraşmak, sepet örmek
ve en çok da seramikle uğraşmaktan hoşlandıklarını gözlemlediğini
söylemiştir. Büyükler daha çok beşten sonra tahta ve demir atölyelerinde
çalışmayı tercih etmişlerdir. Cumartesi özel bir gündür çünkü genel
okul toplantısı yapılır. Okul toplantısını dans izler ve genellikle
pazar, tiyatro gecesidir. Çocuklar kendi oyunlarını kendileri yazarlar,
kostümleri ve sahneyi kendileri düzenlerler.
Cumartesi toplantılarını bütün okul yönetir, Summerhill’de herkesin
hakları eşittir. Her öğrenci ve öğretim üyesinin bir oy hakkı vardır.
Altı yaşında bir çocukla okul müdürünün oyu arasında hiçbir fark yoktur.
Okulu ilgilendiren her şeyin kararı bu toplantılardan çıkar. Yasa
yapmak için bir okul kurulu oluşturulur, bu kurula bir çocuk başkanlık
eder ve isteyen herkes kurula katılabilir. Bu kurulun sınırsız bir
tartışma gücü vardır ve yasa yapma konusunda yetkilidir.
Summerhill kırk yılı aşkın bir süreyle varlığını sürdürmeyi başarmış
örneklerden biridir. Okuldan ayrılan gençlerin bazıları kaptan, hemşire,
hostes, klarnetçi, balerin, radyo operatörü, ünlü ulusal bir gazetenin
hikaye yazarı, büyük bir firmanın pazarlamacısı olmuşlardır. Bazıları
ise Cambridge’de Tarih, Manchester’de Modern Diller üzerine, Oxford’da
Matematik Profesörü olarak çalışmışlardır. Toplumun çoğunluğunun değer
yargılarına göre bu sonuç başarılı sayılsa da okulun kurucusu A.S Neil’e
göre mutsuz bir matematik profesörüyle mutsuz bir çöpçü arasında fark
yoktur, gerçek başarı: Sevinçle çalışma, olumlu bir biçimde yaşama
yeteneğidir ve bu tanımlamaya göre Summerhill öğrencilerinin çoğu,
yaşamda başarılı olabileceklerdir.
Yazı: Seyran Tanrıtanır
Kaynak: Bir Eğitim Mucizesi, A. S. Neil (Çev: Güler Dikmen Nalbantoğlu), Yaprak Yayınları, 1990
Kaynak
=> Dünyada eğitim sistemleri
Okullarımızda Uygulanan Örnek Eğitim Çalışmaları