Dilimizin Zenginlikleri Projesi, Sözlük Özgürlüktür

Dilimizin Zenginlikleri Projesi Sözlük Özgürlüktür

YUNUS EMRE’NİN TÜRKÇESİ

DİLİMİZİN ENGİNLİKLERİ PROJESİ

 YUNUS EMRE’NİN TÜRKÇESİ

Tişört Tasarımı Yarışması için Kullanılabilecek Dizeler, Şiirler

Az söz erin yüküdür,

Çok söz hayvan yüküdür.


Mal da yalan, mülk de yalan.

Var biraz da sen oyalan.


Bir garibin duasına gir.

Kurtarırsa o kurtarır.


İnsan iyiliği kadar taşlanır,

Merhameti kadar dışlanır,

Kulluğu kadar da sınanır.


Nefistir seni yolda koyan,

Yolda kalır nefse uyan.


Hakk’ı uzaklarda arama,

Hakk’ın durağı gönüldedir.

Hakk’ı gerçek sevenlere

Cümle alem kardeş gelir.


Gönlü taş olanın dilinden zehir tüter

Ne kadar yumuşak konuşsa da

Onun sözleri “savaş” gibidir


Ey aciz Yunus kimseye kibirlenme

Toprak gibi alçakgönüllü ol.

Gül bahçelerinin tümü toprakta biter


Hiç hata yapmayan insan,

Hiçbir şey yapmayan insandır

ve hayatta en büyük hata, kendini hatasız sanmaktır.                                                       


Hiç kimseye yan bakma!

Öfkelenip sert çıkma! Kalp

Allah’ın evidir, bu evi sen yıkma.


Her bildiğini söyleme, ama

Her söylediğini bil!


Yaratılanı hoş gör,

Yaratan’dan ötürü.

Söz ola kese başı,

Söz ola kese savaşı.


Sevelim, sevilelim, bu

Dünya kimseye kalmaz.


Ölümden ne korkarsın

Korkma ebedi varsın.


Gelin tanış olalım

İşi kolay kılalım

Sevelim sevilelim

Dünya kimseye kalmaz


 YUNUS EMRE’NİN TÜRKÇESİ

Baş Harflerini Değiştir ve Beyin Fırtınası için Kullanılabilecek Sözcükler

Abes(a): Boş, mânâsız, faydasız. Değersiz

Âbid(a): İbadet eden kul, zâhid, çok ibâdet eden kişi

Agu(t): Zehir.

Agyâr(a): Yabancılar, başkaları, gayrılar.

Ahvâl(a): Hâller, vaziyetler

Alkış(t): Övme, dua etme

Arasât(a): Arsalar, kıyâmetde her canlının dirilip toplanacağı meydan. Mahşer yeri, haşır neşir yeri

Âsân(f): Kolay.

Âşikâre/âşkâre/eşkere(f): Belli, meydanda, açık

Âvâz(f): Sadâ, yüksek ses, şöhret

Âzâd(f): Serbest, hür.

Bagır(t): Göğüs, ciğer, yürek.

Bahadur(f): Cesûr, yiğit.

Balaban: İri doğan kuşu.

Basîret(a): Kalb gözü, ileri görüşlülük.

Bâtıl(a): Hurafe, sahte, hak olmayan.

Bâtın(a): İç yüz, öz. Gizli, görünmeyen. Cenab-ı Hakk’ın bir ismi.

Belâ/belî(a): Evet. Ruhların elest meclisinde Cenab-ı Hakk’ın “elestü bir rabbiküm” sorusuna verdikleri cevap.

Bî-cân(f.a): Cansız

Biti(t): Mektup, yazılmış şey, amel defteri

Bühtân(a): İftirâ, birisine yalan isnat etme

Ceng(f): Muharebe, savaş.

Cevşen: Zırh, savaş elbisesi.

Cümle(a): Bütün, hep

Çerî(f): Asker

Çomak(t): Değnek, sopa, ucu topuzlu sopa

Dâr(a): Ev, yapı, yer, yurt.

Dek durmak(t): Sessiz, sakin durmak. Uslu oturmak.

Dergâh(f): Tekke. Zikir ve ibâdet edilen yer.

Dervîş(f): Yoksul, mütevazî kişi, tarikate girmiş kimse. Sülûka ‘ahdeden ve Allah’a ulaşmak isteyen kişi.

Dört kapı (t): Şerîat, tarîkat, hakikat, marifet.

Efgân(f): Bağırıp çağırma, istimdâd, feryâd

Elvân(a): Renkler, görünüşler

Eren(t): Evliyâ, ermiş kişi.

Ezel(a): Zamanın önsüzlüğü, başlangıcı olmayan zamân.

Fakî(a): İslâm fıkhını iyi bilen, Fakih

Fehm(a): Anlama, anlayış, kavrama

Fesâd(a): Bozuk, fenâlık, karışıklık.

Fuzûl/fudûl(a): Lüzûmsuz, fazla şey veya söz.

Gâfil(a): Gaflet ehli, gerçeklerden habersiz, uyuyan.

Garîb(a): Gurbette olan kişi. Metinde, emsaline üstün olduğu; onları anlayacak insan kalmadığı için cemiyette yalnız kalan veliler veya ezel bezminden dünyaya gönderilişinin hikâyesini bilen kişi. Ehl-i fenâ,

Genc yaz: İlkbahâr

Gökçek(t): Güzel.

Güft(f): Söz, lakırtı

Gülistân(f): Gül bahçesi.

Gülzâr(f): Gül bahçesi

Habîb(a): Sevgili, sevilen, dost.

Hakke’l-yakîn(a): Bularak inanmak. Hakikati müşahede edip, yaşamak hali. Yakîn makamlarının sonuncusu. Hakikat ehlinin makamı

Hakke’l-yakîn(a): Bularak inanmak. Hakikati müşahede edip, yaşamak hali. Yakîn makamlarının sonuncusu. Hakikat ehlinin makamı

Hasenât(a): Güzellikler, iyi ameller.

Hû(a): Hüve’den. Cenab-ı Hakk’ın “O” anlamındaki zâtî ismi olup, gaybî hüviyetini delâlet eder.

Issı/ısı/isi(t): Sâhip

Işk(a): Aşk, candan sevme, sevgi.

İns(a): İnsan cinsi.

İşmâr(a): İşaret, göz.

İye/eye(t): Sahib, malik, efendi

İzzet(a): Değer, kıymet, yücelik, üstünlük, ululuk, şeref

Kadem basmak(a.t): Adım atmak, bir işe başlamak.

Kadîm(a): Zaman itibariyle eski olan, öncesi olmayan. Allah’ın bir sıfatı.

Kâlû belâ/belî: “Evet dediler.” Ruhlar yaratıldığı zamân Âdem oğullarına “Ben rabbiniz değil miyim” İlahî nidası geldikten sonra müminlerin verdiği cevap

Karanu(t): Karanlık

Katre(a): Damla, su damlası, bir damla.

Keleci(t): Söz, mânâlı söz

Kemter(f): Değersiz, değeri az, daha aşağı

Kıvanmak(a): Sevinmek, memnun olmak.

Köhne(f): Eski.

La’l(a): Dilsiz

Lâ-mekân(a): Mekân ihtiyacı olmayan mekânsız. Allah.

Ledün(a): Ehlullah’ın ve velilerin elde ettikleri vehbî ilim. İlm-i ledün Allah’ın sırlarına ait bilgi, gayb ilmî.

Mâh/meh: Ay.

Maksûd(a): İstenen, dilenen şey. Kasd edilen.

Ma’şûka(a): Sevgili, Allah.

Melekût(a): Ruhların ve meleklerin âlemi.

Mihnet(a): Sıkıntı, eziyet.

Muştulamak(f.t): Müjdelemek. Farsça Müjde’den.

Mücâhede(a): Uğraşma, savaşma, çalışıp çabalama. tasavvufta nefsi yenmeye çalışma.

Mürşid(a): Doğru yolu gösteren, irşad eden kılavuz, şeyh, tarikat piri.

Mürvet/mürüvvet(a): Mertlik, erlik, yiğitlik, iyilikseverlik, cömertlik.

Nâ-çâr(f): Çaresiz.

Nâr(a): Âteş, od.

Nasûh(a): Bozulması imkânsız tevbe. Kesin olarak karar verilmiş şey.

Nevâle(a): Nasib, kısmet. Tâli’.

Nisbet(a): Münasebet, yakınlık, bağ.

Od(t): Âteş.

Ol dem(t. f.): O zamân, o an

Onmak(t): Şifa bulmak. İyileşmek, yara kapanmak.

Öykünmek(t): Taklit etmek. Taklide çalışmak.

Özenmek(t): Tama’ göstermek. Gıpta etmek. Biri işte ihtimam göstermek.

Özge(t): Başka.

Pinhân(f): Gizli, saklı.

Pîr(f): İhtiyar, tarikat kurucusu.

Pûl(f): Para.

Pusaruk: Sis, duman. Pür(f): Dolu, çok.

Rast(f): Doğru.

Refîk(a): Arkadaş.

Rehber(f): Kılavuz, mürşid. Yol gösterici.

Rıdvân(a): Cennet bekçisi, Cennet kapıcısı.

Rızk(a): Allah’ın kullarına lutf ettiği yiyecek, içecek. Tasavvufta manevî lutuf, irfan ve aşk anlamında.

Rûz(f): Gün.

Saçu(t): Düğün ve toyda saçılan şeker ve para kabilinden şeyler.

Sâkî(a): Sakka’dan. Evlere su taşıyan kişi. Kadeh sunan.+Tasavvufta, mecazen mürşid.

Segirtmek(t): Koşmak.

Sekiz Uçmak(t): Sekiz Cennet.

Seyr ü sülûk/Seyr ü sefer: Bir tarikate girip, manen yükselip, makamlar elde etme. Manevî terakki.

Söyünmek(t): Kendi kendisine sönmek. parlaklığı gitmek.

Subaşı(t): Komutan, subay, zabıta memuru.

Şâd(f): Sevinçli.

Şems(a): Güneş.

Şeyh(a): İhtiyar, pir, tasavvufta “mürşid”

Şit : Âdem Peygamber’in oğullarından olup dokumacıların piri sayılır.

Şu’le(a): Işık, alev.

Ta’alluk(a): Bir şeyin başka bir şeyle bağlı olması. Ait olma. Tâ’at(a): Allah’ın emirlerini yerine getirme, itaat etme, ibâdet etme.

Tamu(t): Cehennem.

Ta’n itmek: Kınamak, yermek.

Tan(t): Sabah vakti. Güneş doğmadan önceki zamân.

Târ u mâr(f): Darmadağınık.

Teveccüh(a): Yönelme, bir tarafa çevrilme, dönme. Alaka gösterme.

Toğan/doğan(t): Doğan kuşu.

Tûbâ(a): Cennette bulunan kökü gökte, dalları yerde bir ağaç. Berrak ve saf. Saadet. Hoşluk

Tûl-ı emel(a): Hırs, tamah, tükenmez arzû. Olmayacak dilek.

Ubûdiyet(a): Bendelik, kulluk, kölelik.

Ulak(t): Postacı, haberci, parça.

Utlu(t): Utangaç, utanır

Üçler(t): Gayb erenlerinden ilk üç kişi. Kutbü’l-aktâb, kutbü’l-irşâd, kutbü’l-ârif.

Üleşmek(t): Paylaşmak, bölüşmek

Vasf etmek (a.t): Anlatmak, tarif etmek, övmek.

vefâ(f): Sözünde durma.

Velî(a): Ermiş, seven, dost, sahib.

Visâl(a): Kavuşma, ulaşma, birleşme.

Yâ hû (a): Ey O (Allah). Derviş selâmı veya niyâzı.

Yalunuz /yalnız(t): Yalnız, tek başına, ferdî.

Yaramaz(t): Günahlı kul, yararsız, kötü şey. zararlı.

Yâren(f): Arkadaş, dost.

Yaşıl(t): Yeşil. “Yaş”tan

Yediler(t): Siyaset-i bâtıniyye –gayb ricali- ehlinden yedi kişi. Üçlerden sonra gelen grup.

Yigirmi(t): Yirmi.

Zâhid(a): Sofu. Kendini sadece ibâdete veren.

Zâhir(a): Görünen, açık, belli, meydanda. Esmaü’l-Hüsna’dan Zâhir Allah.

Zevâl(a): Son.

Zülfekâr(a): Hz. Ali’nin iki ucu olan meşhur kılıcı.

Sözlük Özgürlüktür

“Elvân elvân güller gibi feyyâzsa söz
Ketîbe içinde kıymetli olur öz.”

Efkan DOĞAN

elvân: Renkler, renkli

feyyâz: Bereketli, feyizli.

ketîbe: Kalabalık, topluluk.


Nefs-i emmâre ile olma demgüzâr, necât bulamaz olursun zebûn.


Nefs-i emmâre ile olma demgüzâr,

Necât yok, olursun zebûnla şermsâr.

Efkan DOĞAN

efs-i emmare: Kötülüğü emredici nefs

dem-güzâr (ol-): Vakit geçirmek

necât: Kurtuluş.

zebûn: Aciz, esir.

şermsâr: Utangaç, mahcup


Dilimizin Zenginlikleri Projesi – Sözlük Özgürlüktür Belgeleri (Dökümanları)

Dilimizin Zenginlikleri Projesi Uygulama Kılavuzu

DİLİMİZİN ZENGİNLİKLERİ ORTAOKUL EYLEM PLANI

DİLİMİZİN ZENGİNLİKLERİ LİSE EYLEM PLANI

Safahat (TBMM) pdf ücretsiz indir

Safahat Sözlüğü pdf ücetsiz indir

Safahat Konulu Bilgi Yarışması Test Soruları, Cevapları Sivas Valiliği, Sivas MEB, pdf indir

Yunus Emre Divanı (Diyanet) ücretsiz pdf indir (sözlüklü)


Dilimizin Zenginlikleri Projesi Öğrenci Afiş ve Güzel Cümle Çalışmaları